Pages

26 Eylül 2011 Pazartesi

Damdaki Öküz

Müzik kulağım hiçbir zaman iyi olmadı. Hiçbir zaman müzik konusunda ahkam kesebilen birisi de olmadım. Dinlemeyi sevsem de, müziksiz yaşayamayıp bunu sürekli anlatan hatta bir fetiş nesnesi -dokunmasız fetiş nesnesi- haline getirenlerden olmadım. Hatta oldum olası entelektüel faaliyetleri fetiş haline getiren, sürekli bunlara olan ilgilerini vurgulayan, bunlardan anlamayanları küçümseyen, kendi sevdikleri türler haricindekileri sevenleri avam görenlerden de ölesiye tiksindim. Gerçekten korkunç bir şey!

Geçen gün Güven Şefika Kutluer Festivali'ne çağırdı. Ben de hiç klasik müzik dinletisine de gitmediğim için, deneyimlemek istedim. Şefika Kutluer dünyaca ünlü bir flüt virtüözüymüş. Ben bilmiyordum açıkçası. Belki ben gibi bilmeyenler Ekşi'de neler demişler bilmek isterler diye link koyayım en iyisi. :) Ekşi'de Şefika Kutluer 

Konserler Ankara Resim ve Heykel Müzesi'nde yapılıyor. Çok güzel bir salonda. Büyük Tiyatro gibi muhteşem bir iç dekoru var. Akustiği de çok güzel ki, konser esnasında fısıldaşanların sesi ister istemez her yerden duyuluyordu :) Böyle şeyler görünce keşke mimariden anlasaydım diyorum, neyse ki sonra hevesim geçiyor. :)

Şayet klasik müzik seviyorsanız programa bakmanızda fayda var. Gerçi ben bunu demesem de bakar ki seven insan :/ Tamam, sevmiyorum ama sevebilirim, dinlemek isteyebilirim aslında diyenler baksın. :/ Yani, bakmalarında fayda var demek istedim.

E, dinlemişken 24'ündeki konserden beğendiğim bir esere de burada yer vereyim. Damdaki Öküz Türkçe ismiyle bilinen, Le Boeuf Sur Le Toit orijinal isimli Darius Milhaud'a ait senfoni. Darius Milhaud, memurmuş aynı zamanda. Charlie Chaplin hayranıymış ve bu bestesini de sessiz filmlerinden birinde kullanılması umuduyla yapmış ya da yaptıktan sonra ummuş. Bilemedi aklım şimdi. Kullanılmayınca da bu besteye "Sinema Fantezisi" ismini eklemiş. Buyrunuz:

22 Eylül 2011 Perşembe

Haberim Yok

En acımasız astrolog bile, en sevmediği kimsenin burç yorumunda bunu yazmaz:
İş : *
Aşk: *
Eğitim: *
Sağlık:**
Aile:*

--
***: şahane
**: eh işte 
*: ölmüşsün haberin yok

7 Eylül 2011 Çarşamba

Güz Temizliği

Blogun tasarımını yine değiştirdim. Sanırım girdiğim postlardan daha fazla kez tasarımını değiştirdim. Yok ya, abarttığımı ben bile anladım şimdi.
*
Epeydir yazmıyorum. Yazamıyorum değil, yazmayı bile denemiyorum. Canım çekmiyor yazmayı. Ya da, yazmıyordu demeliyim. An itibariyle yazdığıma göre, biraz iştahım olmalı. 
*
Bir şeyler izlemeye dayanamayan ben son 3-4 haftadır, Umut'un ilk bölüm için "Hadi izleyelim" demesiyle başlayarak, deli gibi House M. D. izliyorum. 6. sezonun ortasına geldim. İzlemek bana iyi geliyor. İyi geliyor derken iyi etmiyor. Terapi gibi şeylerden değil, ancak izlerken de mutluyum da. İzlemediğim çok az bölüm kalmışken, izleyeceğim hiç yeni bölüm kalmamasına az zaman kalması ve yeni bölümleri haftadan haftaya izleyebilecek olmam da sinir etmiyor değil beni. 
*
Benim en büyük olması gereken ama en büyük olmayan derdim ne onu anlatayım. İki yıl derslere gidip geldim ve nihayet tez aşamasına eriştim. Eriştim de, olmuyor. Elim kolum bağlanmış gibi. İki ayda tezi bitirip erkenden mezun mu olsam derken tek sözcük dahi yazmadım bir yere. Yüzlerce ölçek var doldurtmam gereken, onu da yapmıyorum. Sürekli "yetiştirebilecek miyim acaba"stresi içindeyim ama bu stresi yenmek için harekete geçmeyip üstüne hayatımdaki diğer meseleleri dert edinip duruyorum. Umutsuzluk krizi adını verdiğim karamsarlıkla gerçekçilik arasında gidip gelip bugüne dek zaten hayatımda önemli bir yeri olan ve muhtemelen de uzun süre önemli yeri olacak kronik problemlerime dertleniyorum. 

Aslında, bir sorun çözülse, bir tek şey iyi yönde değişse teze başlarım diyorum. Olmuyor, başlamıyorum. Olanı başlama mimi saymıyorum. Kolay olmayan günlerle baş ediyorum aslında, baş edemediğim ya da baş edecek enerjiyi topladığım zamanlarda biraz böyle çekilmez gibi gözüken -ama sadece gözüküyor- bir ruh haline bürünüveriyorum.
*
Tek bir hayatım var ve bununla ne yapacağımı bilmiyorum.

http://fizy.com/#s/1d7cbp