Pages

10 Kasım 2010 Çarşamba

Kasım 10

İlkokul 4'e falan gidiyorum, Bozkurt diye bir kitabı aldırmışım bizimkilere. Nihayetinde memur çocuğuyum, o zamandan bilirim aileyi ekonomik olarak incitmemeyi. Seyyar satıcıda gördüm, istedim. Atatürk sevgisiyle büyütülmüşüm. Kitap vaktinde yasaklanmış sonra serbest bırakılmış epey bir tartışmalı kitapmış. Sonraları öğreniyorum bunu. Okurken yarım bırakıyorum çünkü yıkılıyorum. "Anneaa Atatürk alkolikmiş!" çok hayalkırıklığına uğruyorum. "Niye bana söylemediniz?" Kandırılmış hissediyorum. Annem "evet severmiş alkol kullanmayı" diyor. Sonra bakıyorum, dedem de oturuyor bir güzel rakı sofrası kuruyor, eee? Atatürk'ü kendimce bağışlıyorum. Çocuk bakışımla alkol kullanmasına rağmen sevmeye devam ediyorum.

Yine ilkokul öğrencisiyken, tesadüfen bir 10 kasım'da 09:05'te annem ve babamla Kızılay'dayım. Bir yere koşturuyoruz, hatırlamıyorum. Siren sesi başlıyor ve herkes, ama herkes saygı duruşuna geçiyor. Etrafa şaşkınlıkla bakıyorum. Soruyorum yine, sebebini öğrenince vay be diyorum. Hafızama, durduğum sokağın ve insanların görüntüsünü bile atıyorum.

Lisede Kürt milliyetçisi bir tarih öğretmenim var. Adam beni çok seviyor. Kendimizce her şeyi konuşabiliyoruz çünkü. Atatürk'ten ölesiye nefret eden bir tarih öğretmeni. Rıza Nur'un anılarından bahsediyor. Kitap bulunamıyor tabii ki. Konuşuyoruz üzerine çok. Dersim'den falan da bahsetmiyor. Atatürk'ün "oğlancı" oluşunu öne sürüyor. E ona da bozuluyorum tabii, sonra "lan şimdi aa tercih meselesi derken Atatürk için niye kötü bir şey olsun ki?" diyorum, yine kendimce "hoşgörüyorum". Hoş görmek had meselesi değildir çünkü.

Dershanedeki tarih öğretmenim Atatürkçülüğün Atatürk'ün tüm eylemleri ile aynı fikirde olmak olmadığını söylüyor. Atatürk'ün ilkelerine tamamen katılmadığını ancak kendini Atatürkçü gördüğünü, eleştirdiğini söylüyor. Benim için yeni bir şey tabii, kurcalıyorum yine. Özel kurum ya, sohbeti genel ortamlarda bitiriyor. Özel ortamda bana ödev kalıyor; nasıl Atatürkçü biri Atatürk İlkeleriyle hemfikir olmaz?

Okuyorum. İlahlaştırmaya gerek olmayan çok iyi ve kötü sonuçları olan eylemleri olan bir "insan" Atatürk diyorum. Hem zaten bir putu değil bir insanı sevmek ve anlamak kolay değil mi? İnsan olduğunu unutmadan kendi mahkemelerimde yargılıyorum. artık patlamaya yüz tutmuş bir kazanda birileri isyan edecekti illa ki, Atatürk olmasaydı da bir devrim olacaktı, biliyorum. Ama atatürk oldu. Atatürk olmasaydı nasıl olurdu bu devrim, bilmenin mümkün olmadığını da biliyorum. Tarih olanı bile olduğunca sunamazken olmayanı nasıl olabildiğince sunacak?

Her yıl 10 kasım törenlerinde gözlerim doluyor okul hayatım boyunca. Lisanstayken Direksiyon Binası'na gidiyorum Gar'daki. Atatürk'ün naaşının taşındığı vagon da var yanında. Ürperiyorum. Aradan geçen zaman çok şey değiştirmiş ama... Atatürk mükemmel değilmiş mesela, onu öğrenmişim. E ben Atatürk'ü seviyorum, bazen hayret ediyorum, bazen üzülüyorum okudukça ama neticede büyük resme bakınca seviyorum.

İnsan neticede, sevilmeyecek de. Sevmeyenin niye sevmediğini merak ettiğim kadar sevenin de niye sevdiğini merak ediyorum. Atatürk tartışmasının sonu yok. İnsanları ve ilgili tartışmaları sonlandırıp konunun üzerine "iyi" ya da "kötü" yazan bir etiket yapıştırmıyoruz ki. Üslup, her konuda olduğu gibi sadece üslup meselesi bu.

Bir şeyin radikali olamıyorum. İyisi ve kötüsünü değerlenderince reddedemiyorum yanlışları. Körleşmemem iyi ama orta yolun yolcusu gibi kalmıyor değilim. Ancak aklıma %100 yatmayanın ateşli savunucusu olamam. Ad hominemle dünyayı kurtaramam.

En azından şunu biliyorum, ben çocuğumu mecbur kılmayacağım benim gibi düşümeye. Öğrensin, o zaten kendini bir yere koyacaktır bildiğince, fikrince.

Not: Sözlükte iletidir de.

6 Kalem Kelam:

Holy Go-Nightly dedi ki...

atatürk'ü metalaştırdılar ve kendi isimlerini kemalist koydular. buna sinir oluyorum.

diyego dedi ki...

bilerek başlıksız yazıyorsun değil mi?! sırf bi gıcıklık bi uyuzluk, nihahaha! diye gülmek için dimi? pis slşkdfsşlk

Melike dedi ki...

başlığın kasım 10 olması yanılmış olmasın seni?

Adsız dedi ki...

okuduğum en güzel yazılardan biri bu. hatta şu var ki bu yazının zamanın ötesinde olması karma denilen şeyin aslında bi boka yaramadığının, hiçbir kıymetinin olmadığının göstergesidir. eline sağlık.

Sonbahar Vurgunu dedi ki...

Öncelikle şunu söyleyeyim: Rıza Nur denilen müfterinin sözlerine yer vermen fazlasıyla yersiz olmuş, yazıyı gereksiz yere kirletmiş. Çünkü o şahsın amacı itibarsızlaştırmak ve kirletmek. Bunları paylaşmak da, onun iftiralarını "şüyuu vukuundan beter" atasözüne uygun bir şekilde sunmak oluyor.

Alternatif tarih ile bir nebze ilgilenirim; o yüzden yazıdaki "artık patlamaya yüz tutmuş bir kazanda birileri isyan edecekti illa ki, Atatürk olmasaydı da bir devrim olacaktı, biliyorum" cümlesi dikkatimi çekti. Bundan senin kadar emin değilim; bu savın tam tersinin olabileceğini düşünüyorum.

Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'ndaki en önemli rolü örgütleyici, birleştirici, devrimci ve ateşleyici önderliğiydi. Bu mücadeleyi ulusal bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesine dönüştüren de oydu. Bunu açıklamak için 1919 yılına bakmak gerek. Düşman işgaline direniş 1918'in son, 1919'un ilk günlerinde başlamıştı. Müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin kuruluşu da bu dönemlere tekabül eder. Ancak bunlar yerel ve birbiriyle dayanışma içinde olmayan hareketlerdi. Herkes doğal olarak kendinin derdindeydi.

Mustafa Kemal 19 Mayıs'ta Samsun'da bir "ulusal" direniş hareketini başlattı. Amasya Tamimi, kongreler derken yerel direniş örgütlerini tek bir çatı altında topladı. Daha sonra ulusal bağımsızlık mücadelesinin yol haritasını çizdi ve uygulamaya koydu. Bunları uygularken tek başına değildi ama çoğu zaman kararları tek başına aldı. Bugün Mustafa Kemal, kolonyalizm ve emperyalizme karşı verilen ilk mücadelenin önderi olarak görülmektedir.

O dönem Mustafa Kemal'e alternatif olabilecek olan biri var mıydı diye baktığımızda böyle birinin olmadığını görüyoruz. Çünkü o dönemin ileri gelen askerleri ve siyasetçileri arasında o denli siyasal ve askeri zekaya sahip, aynı zamanda popüler, etkili ve bilgili, kısacası o "kalibre"de biri yok. Peki bu fikre nereden vardım? Kişileri tek tek incelemeye lüzum yok ancak kongreler dönemine kadar geçen aylar boyunca böyle birinin çıkmamış olması bunun için yeterli. Zaten yerel bazdaki direnişi ulusal baza taşıyan ve bu hareketi ateşleyen kişi Mustafa Kemal olmuş ve diğerleri onun önderliğini benimsemiş.

Mustafa Kemal özel bir insan.

Mustafa Kemal'i
... rasyonelliğiyle seviyorum,
... pragmatikliğiyle seviyorum,
... devrimciliğiyle seviyorum,
... mücadeleciliğiyle seviyorum,
... yurtseverliğiyle seviyorum,
... düşünceleriyle seviyorum,
... aydınlığıyla seviyorum
ve yürekten özlüyorum.

Melike dedi ki...

rıza nur'un sözlerine pek yer vermedim. zira hakim değilim. ancak atatürk ve onu eleştiren savlardan bahsediyorsan rıza nur'u anmamak eksiklik olurdu.

ben şunu kast ettim ama beceremedim sanırım. illa ki bir isyan olacaktı ama bu isyan ne yönde nasıl olacaktı? dediğin özellikler atatürk'ün özelliği olduğu için böyle oldu, evet. ama başka türlü de olabilirdi. yani illa ki atatürk olsa da olmasa da bu cumhuriyet illa böyle kurulurdu demiyorum.

yoksa, mustafa kemal'i tartışırken illa ki insan olduğunu referans alıp tartışmak lazım. mükemmel bir insan değil, ama bu mükemmel olmadığı noktaların pek çoğu zaten beni ilgilendirmiyor. liderlik vasfıyla alakalı değil.

mesela vaktinde latife hanım kitabında ipek çalışlar atatürk'ün çarşafla kaçtığı kısmıyla ilgili epey rahatsız edildi. -dava açılacaktı sanıyorum ki- kastım biraz da bu tip bakış açısı. ne yani? öyleyse de ne yani?

yorumunun son kısmınaysa evet, tamamen katılıyorum.