Pages

24 Aralık 2009 Perşembe

İçimden Geçen Bilmiyorum.

bazen. hayır ilk cümlede vazgeçtim. çoğu zaman çok canınız yanar.
zaten hassassınızdır. bir de olabildiğince coşkunluğunuzla kaptırırsınız kendinizi,savunmalarınızın çoğu bir kenardadır. hayat, yani nitelikli hayat anlayışınız iletişimle ilgilidir. doğallık varsa "her şey olur". yani hayat ne kadar yorduysa, ürküttüyse de bir takım şeylerden, umut etmeyi ihmal etmezsiniz. acıların insanı modunda dolaşıp "incinirim ama ben" deyip kendinizi nazlamazsınız ki sizce bu kötüdür.

şey gibi, bilmiyorum demek gibi. bilmiyorum demek zordur ama bence ciddi bir erdemdir. ama bilmiyorum deyince bir grup denyo(kimler bilmiyorum) tarafından cahil adledilirsiniz. oysaki zor değil ki biliyormuş gibi davranmak. ama bilmiyorum demek öğrenebilrim demeyi de içerir, anı kurtarmanın ötesinde bir davranıştır. falan filan.
işte yani kendini açmak, kaygılarından sıyrılmak ile bilmiyorum diyebilmek arasında fark yok. ama sonuçta karşınızdaki normal bir insansa hatta kaba tabirle sıradansa (evet sıradan demek kabalık) acıyacağınız bir gerçek. acıtır adamı :)

tamam genellemeyeyim ama, ne kadar açık oldumsa o kadar acıttılar. bu durumda genellemezsem ya bahtsız ya da salak biri olduğum gibi bir sonuç çıkacak ki bence bu durum genel bişi.
üff tamaaam! insan kendini korumalı. savunmacı diyaloglarla görünmez duvarlarla. belki öylesi doğrudur.
60 yıl sonra hayattaysam hala veririm kararımı! ama bu blogta verip yazmam zor :)

20 Aralık 2009 Pazar

kırılganlığın anotomisi

seviyorum iddialı başlıkları.
ama iddialı metinlerle dolduramıyorum. iddialı olmadığımdandır.

kırılganlık nasıl bir şey sorusuna cevap bulmak için her defasında, hissedilenleri yorumlamak lazım olsa gerek. zira her seferinde, her kırıldığımda bir kez daha cevap buluyorum. kendini çook güçlü sanıyor insan, böyle her şeye meydan okuyor. bir anda, minicik bir şeye verilen dünya kadar anlamla insanın duygusal durumu dibe vuruyor. hani bir anda, bir vazo kırılıyor. belki o vazo atılacak denli gereksiz olabiliyor ama insan hüngür hüngür ağlıyor o vazo kırıldı diye. hatta "ama onu ben atacaktım!" diyebiliyor ağlarken. belki de genellediğim halde bu kadar genel bir şey değildir, belki de dengesizliktir bunun adı. yok ama daha yazarken vazgeçtim, dengesizlik değil. duyumsamanın çok yoğun olması demek bu. kırılgan insanlara bakın, bir anda nasıl da mutlu olabiliyorlar, pek çok insanın umursamayacağı şeylerle.

iyi mi? kolay mutlu olmak ne kadar iyiyse, kolay kırılmak da o kadar kötü. ya da olumsuz duyumlara ben fazla takığım. işin aslı biliyorum ki şu an şu yazıyı yazdıran olay nedir diye 1 ay sonra sorulsa "ehmm şey ya kem küm hatırlayacağım şimdii" derim evvela. gerçi yazdım ya demeyebilirim de. böyle de cins bir varlık insan. kendiyle inatlaşan. neyse bırakayım insanı. özelinden devam edeyim. hah işte! kötü kötü, evet. neden bana denk bir canlının duygularım üzerinde ufacık manipülasyonlarla büyük etkiler yapmasına izin vereyim ki? ama işte soru yanlış, bunu bile doğru soramadım. izin veriyor muyum diye düşünmüyorum bile. önce etkileniyorum, sonra niye izin vereyim ki? yok kendime de sinirlendim. belki de biraz daha büyümenin vakti gelmiştir. ama büyümek de ağır konu. bu kadar kırılgan olup da git gide acımaz hale gelmek nedir anlayabilir, anlatabilir misiniz?

kafayı takmaya değer şeyleri kolay atlatmak, minicik şeylere verilen mutsuzluk tepkisinden daha fazlasını vermemek... güç bu mu? dışarıdan çok güçlü algılanmak ve bundan haz duymak getirisi ama, sahiden güç mü bu? niye bu kadar kolay atlatıyorum sorusuna cevap arıyorum ben. vazgeçmiyorum, inatçıyım belki de sadece. ama öte yandan kırılıyorum çok. bir yerlerde bir şeyler eskimiş ama...

yatcaz kalkcaz, sabah olacak. yeni bir iş günü. ve ben yine... ve ben yine karşımda güler yüzlü gördüğüm her insana güleceğim. elimde olmaksızın bir anda belki de insanların iyi olduğuna bir kez daha inanıp bir kez daha hafif bir mutluluk tandansıyla bir gün daha geçireceğim.

nerden nereye geldim? aslında mesafeler arası uzak olmayan konular bunlar. hem anatomi dememiş miydik? zor ve karışık olması doğal :)

12 Aralık 2009 Cumartesi

Ayrılık ve İnsanlar

26.11.09
21:26

varsayın ki ilişkiniz bitmiş olsun ve bir 18-25 yaş grubundaki arkadaşınızla paylaşın. alacağınız cevap "üzüldüm, düzelir ya" ve benzer türdeki cevaplar olur. destek falan olurlar. ne bileyim sebeplerini anlamaya çalışırlar "belki de şöyle olursa düzelir" falan derler. bir de 30 ve üzerindeki insanlarla paylaşın, ağız birliği etmiş gibi, "olsun çevrene alıcı gözle bakarsın artık, daha iyilerini bulursun", "sana daha iyisi layık zaten" gibi garip önermelere giderler. 25-30 yaş arası da geçiş dönemi olsa gerek.
aradaki farklılık sebebi olan faktörün evlilik olduğunu düşünüyorum. zira biz aşka güzellemeler yaparken bir kısım medya... yani bir kısım "yetişkin" insan evlilik nasılsa oluyor, olmuşken "en iyisiyle" oluversin mantığında sanırım. yani bu olmazsa daha iyisi olu hatta daha iyisi olacaksa bu olmasın mantığı? zaten olsun olmasının ilişkilere resmiyet katmak adına kullanıldığı eylemler haline getiren de bu insanlar.

aslında eleştirmiyorum. bilmiyorum çünkü hangi tarafın mantığı daha doğru. yani en azından yaş büyüdükçe artan bir gerileme olacağına ihtimal veremiyor insan. vardır elbet bildikleri pekidir. ama bildiklerini yalanlayan hayat hikayelerini arzu ediyoruz mütemadiyen.

yine de bu konuyu özetleyen hoş bir kadın tanımıştım.50-55 yaşlarındaki bu kadın "dünyayaaaa bir daha gelsem sevgilim, arar buluuruuuum yine senii severiiim" şarkısı çalarken "amaaaan yine niye onu seveyim ki? yaşamışım tanımışım bitirmişim" deyivermişti. çok gülmüştüm.
gülmese miydim ki?



13 Yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
olaya mantık çerçevesinden bakılacaksa büyükler elbetteki yanılmıyordur. da hani hep demiyor muyuz tutkusuz olmaz diye. şimdi saf mantıkla eş aramak ne kadar doğru bu bağlamda?

bir de o daha iyisi bazen erkenden çıkıyor farketmiyor insan. bunu ne yapacağız? en iyisi ya elini bıraktığımızsa... ya da biz başkaları için en iyiysek ve anlaşılamamışsa sevgimiz...

26 KASIM 2009 22:23
Melike dedi ki...
ben de henüz bir kere 18-25 yaş arası gruba dahilim :))))

bence eş aramak da çok doğru değil. yani evlilik anlamında. yoksa sanırım herkes bir şekilde tümleyenini arıyor ya da tümleyeni olduğunu düşündüğü/sandığı kişinin peşinden koşuyor.

o daha iyisinin üzerine bir bardak soğuk su içmek tavsiye edilebilir :P

26 KASIM 2009 22:35
eniGma's Kite dedi ki...
soğuk su içmek yerine karşılıklı olarak bişiylerin dank etmesini tercih ederim =)) hayat belli olmaz =))

26 KASIM 2009 22:54
Bukle dedi ki...
ayrıca mantıkla yaklaşmanın nesi kötü?! en iyisi dediğim zaman mesela tutku ve aşk anlamında da en en en iyisini istiyorum ben örneğin. öyle biri olmayabilir? okeeey. o zaman olmasın ghkjhgk sanırım yaşımın üzerinde yorumlarım.. :/

şöyle biri olsa mesla, zayıf yönlerini sorsam (tabii mülakat yapıyorum önce) o da uzuuun bi süre düşünüp i dont have any dese... fantastik! bu durumda o kişinin türk olmadığını da düşünebiliriz. evet sanırım o kişi türk değil. :S

şu konudan bu kadar çıkarım yapmam da hayra alamet değil. çok düşünüyorum demek ki. demek ki bütün gün bu işleri düşünüyorum. demek ki sahiden de 30+ grubuna girdim ben mental olarak. :S

26 KASIM 2009 23:43
Melike dedi ki...
bütün genellemeler yanlışsa bu yazıda yazılanlar da yalansa güvenmemek lazım sanırım :))) 2530 geçiş dönemine alalım sizi efenim :P

27 KASIM 2009 09:28
içimizdeki ışık dedi ki...
yas 30'u gecti heralde.

27 KASIM 2009 15:06
özcan dedi ki...
sanırım ben ikinci katogoriye katılacağım. ayrılıkların genellikle bir sonuç değil, araç olduğunu düşünüyorum. doğmak için annemizden, üniversite için liseden, iş için üniversiten, evlilik için ailmizden, ..., ölmek için de hayattan ayrlırız. her ayrılık daha iyisi için bir araçtır ve başlangıçtır aslında. sanırım genellikle öyledir. öyle olduğunu ümit ediyorum. çok duygulandım ulan!! :P

27 KASIM 2009 22:09
Melike dedi ki...
tamam bazı ayrılıklar büyümenin ve yaşamın bir getirisi de her bir ayrılık o kadar iyi olmasa gerek ha?
ha da biraz kaba oldu ama :P

27 KASIM 2009 23:11
eniGma's Kite dedi ki...
alskdjlaskdjlkas kaba olmamış çok amerikanvari olmuş. kamoooon man her ayrılık da o kadar iyi değildir ha adamım lanet olsun dostum what da fuck what a zencilik!

27 KASIM 2009 23:14
özcan dedi ki...
"çok duygulandım ulan" kısmı istisnalar içindi =)

"güzeldi yine de" diyebiliyorsan ayrılığın sonunda, ayrılık güzeldir. what the hell i'm sayin' :P

28 KASIM 2009 01:02
Melike dedi ki...
aslında ben de bir kaç gündür bunu düşünüyorum. yine de güzeldi diyorsa insan tamam deyip anılarla barışık kalmalı. ama güzeldi diyorsa "yaa niye bitiyor ama yaaaa ühü" de diyebilir bir takım konularda. belki de demez. ama güzel şeyler biterken de kötü şeylerdeki bitişler gibi öfke çıkıyor açığa. kimyasal tepkime gibi bişi.

28 KASIM 2009 10:33
özcan dedi ki...
cevabını kendi kendine bulamnı istediğim içim bekledim şimdiye dek. hani ben yazdığımda cevabı bulacaksın diye değil ama biliyorsun kaba biriyim, insanları bekletmeyi severim. ortada soru da yok ama ben yine de yazacağım. ve genelleyeceğim. insanlar güzel olduğunu düşünmek istediği için aslında yanlış bir şeylerin olduğunu ayrılık aşamasına gelmeden göremiyorlar. güzel gitmeyen bir şeylerin de olduğunun iki taraf da farkına varsa ve eşit miktarda adımlar atılsa zaten ayrılıklar olmaz. genellikle bir kişi bunu erkenden farkeder ama tek taraflık adım işe yaramaz. o zaman ayrılık kaçınılmazdır. ayrılık sonrası öfkeye gelince. ayrılık sadece bizim ona yüklediğimiz anlamla kötü değil ki. ayrıca ayrılık bize anlamlar yükler. bunlardan biri öfkedir. üzüntüdür. hayal kırıklığıdır. umutsuzluktur. negatif ne kadar duygu varsa hepsidir. öfke sadece dışa vurumu en kolay olanıdır. bu yüzden ayrılıkları bir son değil de yeni bir "challenge" olarak bakmak lazım. o zaman duyguların bir kaçını eleme şansı olabilir. öfke kesinlikle bunların içinde değil ama.

06 ARALIK 2009 23:43
Melike dedi ki...
ayrılığın bize anlamlar yüklemesi... sevdim bunu.
peki o zaman öfke ne zaman geçer? hayalkırıklıkları?
tamam yine de güzeldi diyorsun, pişman olmamak adına ama ayrılık varsa o kadar güzel değilmiş diyorsun. kafam karıştı, insan kendini nasıl kand.. yani ikna edecek?

12 ARALIK 2009 17:44

bir kutu buldum ve hayatım değişti

18.11.09
11:30

bir kutu buldum ve hayatım değişti.

2 sün sonra sınavım varken ve ben de en az iki akşam çalışma kararı almışken bir makaleye bakmak istedim. odam da hemen her genç dağınık insan odası gibi dağınıktı. bulamadım. masanın altındaki 2 koliye bakayım dedim. dolabın üstündekiler anne kolisiydi ama masanın altındakiler çocuğun kolisi idi. tabii burda çocuk ben oluyorum, ne çocukluğum kaldıysa. işte bi' açtım tee vaktinde bana gerekebilecek de ne varsa içine koyup oraya sıkıştırmışım. içinden çıkan her şeye sevindim. bir sürü küpem oldu mesela, sonra hiç kullanılmamış rujlar falan çıktı içinden. keçeli kalemler çıktı bir de. 3 tane keçeli kalem setim oldu. evet biriktirici bir yanım var ve renkli şeyler görünce dayanamıyorum. ama valla kullanıyorum keçeli kalemleri. beni renkli şeylerin büyülemesi gibi bir gerçek olmasa da kullanırdım hem. ehmm neyse. işte makale de çıktı bir kaç tane. sonra tokalar çıktı, sonra küçük bir çanta çıktı. sonra katlanabilir bir tarağım vardı normalde çantamda dolandırıp gerekli yerlerde kafama dokundurmak suretiyle kullanmam gereken. sonra çıkanlardan en önemlisi olarak yaklaşık iki yıldır yok daha da fazladır ortalarda görülmeyen fotoğraf albümüm çıktı. kendisini bulamadığım için yıllığımıza koyamadığımız bir sürü fotoğrafla beraber. dijital makineler yaygınlaştığından beri tabii fotoğraf tab ettirip albüme koymak da yalan olmuştu ama kendimi yaşlı hissettim bir an. üniversitenin ilk yılında biz böyle filmli makineler kullanırken şimdi lüzumsuz olduğuna inandığımız arkadaşlarla sarmaş dolaş, neşeli keyifli,fotoğraflar çektirirken, saçlarım sarıyken, saçlarım siyahken, kardeşim benden kısayken(en çok burda hüzünlendim :P)annemle babam ikinci kez evlenirken yani annesi babası ayrılmış her çocuğun rüyası gerçekleşirken (ha yine bu rüyadan uyandık o ayrı), en yakın arkadaşım, dostum damla'yken, lisedeyken okulun son haftalarında arkadaşlara trip atarken(ciddi ciddi var öyle fotoğraflar,) sınavda lisedeki arkadaşlarım kopya çekerken(örtmenden rica etmiştik hocam sınavda rastgele çeker misinzi diye adam alenen yakalamış :) ), kardeşim ufacık boyuyla göbek atarken (yirim!) ve böyle böyle bir sürü şey. tabii kişisel albüm olduğu için benim kendi çektiklerim ve yaptırdıklarım yani tam bir ergenlik çağım vardı. hoş gerçi belki de hala ergenim bir takım psikologlara göre, ama onlara inanılmaz. deli oluyor onlar hem.

işte bir de şey çıktı. ımm yani, hani böyle eski sevgiliyle sevgiliyken kaybolan bir albüm olduğu için eski ama epeski sevgiliyle olan fotoğraflar. kendisinin hayatımda ve zihnimde pek anlamı kalmadığı için kararsız kaldım. normalde yırtıp atardım ama acaba bu benim geçmişim ileride geçmişimi atmış gibi hisseder pişman olur muyum diye derin zihinsel sorgulamalara girdim. neyse hala çıkabilemedim o sorgulamalardan.

işte beni yakan da o kutu oldu. hepsini ve daha fazlasını anneme anlattım gülüştük durduk. zaten albüme bakmak epey bir zaman alıp epey de bir muhabbete sebep oldu.

ha bir de tabii kilo bunalımına sebep oldu, ühü ama o zaman kaç bedenmişim ki ühü ühü diye sonlandırdım albüm faslını. ama kutunun içindekiler, içindekiler üzerine konuşmalar, konuşulurken açılan yani konuşlar, tatlıydı be. ben biraz daha odamı kurcalayacağım sanırım. belki bi sürü bi sürü şey daha çıkar.

ha evet bunları neden kutuya koyup kaldırdığım muamma,lakin zannımca odamı toplama seramonisini kısaltma girişimidir. öyle de düzenliyim.

ha bir de sınava o gece çalışmak yalan oldu.



4 Yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
daha önce az buçuk kıyısından değindiğim için burada kişisel gelişim dingilleri gibi konuşmıcam olur her şey. her şey mümkün diye özetlicem.

bi de şunu eklicem:

geçip giden mmm
zamanlarıı mmm mm m
bir yerlerde buuulsam

sonraaaa üzülseeeeeeğğm
pa ra ra raaağm
üzüldüğüme üzüüüülsem...

=))

18 KASIM 2009 19:46
Melike dedi ki...
ve...

"...gözyaşıma dalıp dalıp, seni hatırlarım.

gittin şimdi sen, yoksun yanımda...
birşey istemem; neye yarar hatıralar..."

18 KASIM 2009 20:08
Bukle dedi ki...
bence odalarımız paralel... paralel odalar kuramım bundan ibaret. dün değil önceki gün ben de bir arada/bir kitap arasında korsansidici ile avel avel gülerken çekilmiş bir fotoğrafımızı buldum nerden baksan 6 yıllık. çogacayib!

18 KASIM 2009 20:18
Melike dedi ki...
oda eşim sensin demek ki :)

18 KASIM 2009 21:26

Dolmuş Anıları ve Askerlik Anıları

16.11.09
10:04

evet yeni keşfettim.
-ikisini de anlatmazsanız çatlarsınız.
-"ben askerdeyken yine bir gün..." ile "ben dolmuştayken yine bir gün..." arasında teknik olarak hiç bir fark yoktur.
-askerlik anıları anlatanca manipüle edilebilir, dolmuş anıları edilemez zira her yeni gün bir yenisi eklenir.
-asker anılarında geçen arkadaşlar hakkında detaylı bilgi verilebilir, dolmuş anılarındaki gelip geçici insanlardır. (gerçi insan bir süre sonra duygusal bağ kurmuyor değil)
-asker anılarındaki sivil olmayan bireyler asker iken dolmuş anılarındaki sivil olmayan bireyler polistir(trafik polisi) ve ikisi de uf yapar.
-askerlik biten bir şeydir, dolmuş anıları bitmez.
işin özü anlatsam roman olur denileni kesinlikle dolmuş anıları olmalı. böylesine dinamik bir yaşantılar silsilesi olamaz. tekdüze geçmesi gereken ama bir türlü tekdüze geçemeyen yine de sıkıcı günlerimin sıradanlaşmaya başlayan ekşınının kaynağıdır dolmuş anıları. geçen gün yine öleyazdık be! daha n'olsun?

bu kadar.
şimdilik bu kadar.
sevgiler ve de saygılar.

not:buradan bugün beni yolda almayan dolmuş şoförünü esefle kınarken, aracına zorla da olsa bindiğim ulvi kişilik saygı değer şoförü saygıyla selamlıyorum.

Zannetmek Üzerine Edebi Olmayan Bir Yazımsı

14.11.09
10:47

Başlığa bakıp heyecanlanmayalım :)

Şimdi fark ettim ki öğrenci sanrıları diye bir kategori var. Olmalı yani.

Önce durumu açıklayayım, sonra genellemeye varayım. Bunun adı da ne olur? Haliyle tümevarım olur.

Pazartesi günü sınavım var, geçen yıl 10 kişilik sınıftan 3 kişi geçmiş bu dersten. Hiç bir şey anlamıyorum, zaten pek dinleyemiyorum da. İşte sınav günü geliyor, yaklaşıyor an be an. Ancak içimdeki gerginlik her fotokopi çektirdiğimde kitap aldığımda azalıyor. Elimde şimdi bakmaya başlasam sınava kadar bitiremeyeceğim kadar not var. İşin komiği kendi defterimle beraber 4 tane de defter fotokopisi var. Yani hocanın anlattıkları standart, zira ders aynı ders. Notlar standart, yazılar farklı. Fotokopiler bi' dolu. Ama özgüven tam, ohoo o kadar not buldum, fotokpi çektirdim, kitap aldım. Geçerim ki bu dersten.

Durun! Zor geçersin demeyin bana.
Hem çalışırım belki, hayat bu belli olmaz.

Not: ashdgskdgfskdfhlsafgaf genellemeyi unutmuşum, vazgeçtim genellemeyeceğim! :)



5 Yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
2 gün
4 defter
yüzlerce fotokopi

...

1 öğrenci
1 ders!

bu kış aklınız şaşacak!

"kiss of the istatistik"

coming soon!

14 KASIM 2009 14:00
özcan dedi ki...
elektromanyetik teori dersiydi. dersi 60 kişi alması gerekiyorken 170 kişi alıyordu. anlayacağınız 3 senede toplam 10 kişi geçmiş dersi. hocamız teorik fizikçi, teorikçileri hiç sevmem zaten, geçme olasılığım en iyi ihtimalle 60'da 4 filan. sonuçta geçtim. ortalamaların altında bir nottu ama geçtim. ertesi sene hocası değişti. sınıfın tamamı b1 ve üstü notla geçti. sonra düşündüm ki acaba kalsaydım daha hayırlı mı olurdu benim için diye. o zaman anladım ki aslında mesele kalmak ya da geçmek değil. o an nasıl hissetiğin. ben geçince mutlu olmuştum, sonra hüzünlü. ama dersi geçmiştim bi kerede. kalsan da geçsen de bir kez mutlu ve bir mutsuz oluyorsun eninde sonunda.

niye anlattım bunu, tavsiye vermek için değil. biliyorum ki elinden gelenin en iyisini yaptığın sürece kaybetmezsin. 4 defter ve yüzlerce fotokopiden daha iyisini yapanı da görmedim.

14 KASIM 2009 23:24
Melike dedi ki...
sonuç olaraaaak... hayatımda ilk defa bir dersten kalacağım. hem de basit soruları gelen bir dersten. hem de tamamen kendi yüzümden. hadi biraz da hoca yüzünden olsun.
olsun ama süper mazaretlerim var. ilk defa bunları da kullanacağım.

ya acaba... alışkanlık yapar mı?

16 KASIM 2009 22:37
özcan dedi ki...
alışkanlıklar geçicidir. yoksa ben mezun olamazdım zaten. ayrıca buradaki herkesten sen daha iyi biliyorsun ki kendini suçlamak ne dersi geçmeni sağlar ne de seni daha mutlu yapar. kendini suçlamaktan vazgeç. hem bak kalacağım demişsin, belki geçersin.

17 KASIM 2009 19:47
Melike dedi ki...
ama sonuçta kendi yüzümden, olaylara verdiğim reaksiyonlar benim elimde mesela. belki hem kendimi gerektiği kadar suçlamam iyi bir şeydir.
deneyip göreceğim :)

17 KASIM 2009 19:52

volkan konak

14.11.09
10:34

volkan konak çok güzel şarkı söylüyor.
ama aşıksanız daha güzel şarkı söylüyor,
hele ki birisinin ardından bakakaldıysanız adam söylemiyor adeta yaşıyor.

şarkılarda duyduğumuz ağıtlar sahiden şarkıyı söyleyenlerin mi? duyduklarımız bizimdir belki de. hisler paylaşılmaz zaten.

ha ne diyorduk? volkan konak...
mimoza çiçeğim diye bir şarkısı var da, ne bileyim ya. zihnimde arka planda mütemadiyen çalan şarkı o bu aralar. gerçi sonunda şiiri okurken "nalet" dediğinde bir düzeltme arzusu doğuyor içimde ama sanırım doğmaması lazım.
"Canımı yoluna koyduğum
Mimoza çiçeğimsin
Kanatlanıp göğe uçma
uçma sevdiceğim
Avcın değilim ki senin
Kaçma sevdiğim

Yıktın dağlarımı yıktın
Mimoza çiçeğimsin
Başkası okşanıp sevilmez
Delirme sevdiceğim
Yaktın ciğerimi yaktın
Yapma sevdiğim

Öpüp okşayamam ben seni
Mimoza çiçeğimsin
Alaca karganın gülüsün
Ellerin çiçeğisin
Değişmem dünyaya seni
Gitme sevdiğim

Yıktın dağlarımı yıktın
Mimoza çiçeğimsin
Başkası okşanıp sevilmez
Delirme sevdiceğim
Yaktın ciğerimi yaktın
Yapma sevdiğim
..."

sahi, mimoza nasıl bir çiçek ki?

beklemek

9.11.09
13:38

"ee ama aramadı hala.
2 dakika sonra, e hala bir mesaj bile yok.
45 saniye sonra, belki ben göremedim ışıktan ya bir daha bakayım. alla alla. aramamış.
aa belki mail atmıtşır. yenileyeyim sayfayı. yok mu? üfff. facebook'tan yazmış olabilir. aha da mesaj var. beytepe'de gerçekleşen hayva... üfffff ben de beytepe'de hayvan katliami gerçekleştirmek istiyorum ama. öküz keseceğim direkt.
acaba aklına geliyor mudur aramak ya? ya da mesaj niye atmıyor ki? ben aramayacağım işte! o arasın. aramazsa kendisi bilir. alla alla. bir de onu mu düşüneceğim. şu telefona bir daha bakayım. aa mesaj gelmiş. üfff ben aveanın da 3g reklamının daa..."

neyi ne zaman ve niçin olduğuna bağlı olarak sıkıntı kat sayısı artan eylem beklemek. pasif de bir eylem. eylemsizlik eylemi, kendini yeme bitirme ritüeli.

bir de beklemeye değmek var ki, ayrı bişi o. bekliyorsun, beklediğin şey sonuçlanıyor sonra puu diyorsun bu muymuş. bazen tatmin etmiyor bazen de beklediğin gibi olmuyor.

öyle böyle ve şöyle işte.




3 Yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
içi seni dışı beni yakar, söylesem faydası yok sussam gönül razı değil ve daha niceleri...

09 KASIM 2009 15:40
psaladin dedi ki...
Beklemeye inatla, daha da değer mi bilmeden – beklememeye inanmak peki… Lazım mı ya da böyle bir şey gerçekten var mı? Ne de olsa biz, şimdilik bilemediğimizden beklemiyor muyuz? Daha az önce, beklememem gereken birine, o halde sen de benden bekleme dedim. O beklememeler birbirini götürüyor mu? Sıfırlanmış mı olduk şimdi?
----------
Hadi hadi,
Reset.

09 KASIM 2009 15:41
Melike dedi ki...
tahmin ederek bekliyor olmalıyız. ya da bana öyle geliyor, bekliyorum çünkü beklenene (insan ya da durumdur) değiyor.
hep iyi bir şeyler olacak inancı olmasa yarın bile beklenmezdi, sanırım.

09 KASIM 2009 21:02

çocuh gişilik testleri

5.11.09
12:13
çocuklarla yapılan bir takım...
ehe ehe. neyse :P
şimdi bir sunum konum var, çocuh gişilik testleri. ne hoş, pek hoş. insanda tabii bir merak uyanıyor. zaten uyanması lazım yoksa sunum munum yapılmıyor. neyse işte o uyanan merakla beraber araştırdım araştırdım araştırdım. sonra "ene!" dedim. meğersem türkiye'de uygulanan çocuh gişilik testi yokmuş. yani umarım yoktur ben bulamadım, çevirieceğim anlatmak için de boşa kasmış olmayayım :)
burdan gelmek istediğim nokta ne? hah! burdan akademisyenlere sesleniyorum. öğrencilerinize makul konular verin, ooo piti piti karemale sepeti yapmayın.

yani yok yazı mazı. muhasebeye göndertmeyin ama beni. hocamla konuşun n'olur!

Dönüşüm

31.10.09
22:56

bir gece yattı ve ertesi gün uyandığında böcük haline gelmişti.

mesaj attı, telefonu eline alıp. böcek oluşu ellerinde pek bir şey yapmamıştı. "aşkitom, günaydın..." gelen cevapla birlikte gülümsedi, aynaya baktı, hadi yine iyisin bakışı fırlattı kendine.

kahvaltısını yaparken reçellerden kalp yaptı ekmeğin üzerine. zeytin çekirdekleryle "p" yazdı. içini çekti, çayını içti. yine eline telefonu aldı, "seni çok özledim bebeğim" diye başladı konuşmaya. geçen 46 dakika 36 saniyenin ardından geç kaldığını fark etti. "biliyorum senden telefonda bile olsa uzak durmak çok koyacak ama geç kalıyorum birtaneciğim" dedi. yaklaşık 10 dakikalık vedalaşmanın ardından kapattı telefonu. oysaki hiç sevmezdi telefonla konuşmayı. zaten bunun ardınan aklına aradığı numaranın turkcell kendi hattının ise faturalı avea olduğu geldiği. sonra da "amaaağğn" dedi, aşkından önemli miydi?

sonra giyindi sevgilisiyle buluşmak üzere, 56 dakika sonra kafedeydi "aşkitom seni çok özlediiiimm" diyerek sarıldı sevgilsine. o da "ayy sesini bile özlemişim ehi ehi" dediğinde müstakbel faturasını çoktan silmişti zihninden.

bütün gün birlikte geçirilen saatlerin ardından aslında tv izlemeyi sevdiği halde akşam net başına gelince ona bir kıpraşım gönderdi. sonra feysbuk duvarına yazılar yazdı. ifadelerle öpücükler yolladı. kendindeki farklılığın farkına varmıştı ama üzerinde durmaya değmezdi.

günler günleri kovaladı, telefon konuşmaları telefon konuşmalarını, mesajlar mesajları... kendisindeki değişiklik ilk günkü kadar olmasa da hala devam ediyordu... taa ki, insanlığa geri dönüşüne kadar...

evet o artık aşk böcüğüydü, kalbi ayaklar altında ezilmeye mahkumdu.

ve bir gün yeniden insan oldu. ilk sözü, "ne salakmışım ben abiii" oldu.

not: kafka beni affet.
sen de ey güzel aşık insan.
herkes beni affetsin.
ben kendimi affettim.




1 Yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
kendimizi defalarca affediyoruz böyle şeyler için =)) eline sağlık.

31 EKIM 2009 23:54

Her Şeyi Askıya Almak/İnsanlık Halleri/Nisanın Hali

31.10.09
21:48
yazamıyorum. unuttum blogu dedim, 2 tanede kaldın dedi. ya da tem tersiydi, her neyse işte.

şimdi insanın kafası dolu olunca çoğunlukla çözülmemiş bir veya daha çok mesele mevcut oluyor. bu meseleler sadece kafada değil bedende de ağırlık yapıyor. sonra insan yoruluyor, sonra eylemsizlik en büyük uğraşı oluyor. keyif alınan şeylerden keyif alıyormuş gibi yapma aşaması var. kendini yemeye içmeye yazmaya verme aşaması. sonra kendini her bir şeyden çekme aşaması da var. ama bu aşamada maalesef kendini yemekten çekemiyor insan. burdaki insanın maalesef ben olduğunu belirtmeyi ihmal edeceğim.

ne diyordum ben?
ha bir aşama da kafa dağınıklığı aşaması. zamana bırakmak diye bir şey de var, ama o riskli. zamana bırakmadan sorunu çözmek de zor. o halde hem sorunu çözmeye çalışıp hem çok üstelemeyip ucundan da zamana bırakıp hiç bir şey olmamış gibi davranmak lazım. belki yani.

"üff laaan!" demek isterdim. hayatla ilgili teoriler kuruyorum. enee bu sefer doğru oldu diyorum, yine bir anda çöküyor. teori de üretmeyeceğim, genelleme de yapmayacağım diyorum. bu sefer de pusulasız kalır gibi oluyorum ama neyse ki beyinde otomatik yaftalama mekanizması var.

pfff!

bulacağım hayatın kanunu, önümüzdeki 60 yıl içinde. umutluyum.



2 yorum:

eniGma's Kite dedi ki...
"there are things in life."

diğer tüm kanunlar bundan türüyor sanırsam.

31 EKIM 2009 22:36
KCC dedi ki...
Sen üret açıklamalarına sana olmasa da başkasına faydalı olur belki. Meslekî olarak da ziyadesiyle tatmin edici bir durum olur hem de.

31 EKIM 2009 23:32

Spekülatif Grip

26.10.09
09:18
Bizim vaktimizde gençliğimizde okullar kar tatili olurdu. Kar yağsın diye camdan bakıp kar duası yapmayı deneyen çılgın bir nesildik azizim. Şimdi değişen koşullarla birlikte kar duası yerine salgın hastalık duaları çıkmış ortaya. Ya da çıkmalı/çıkacak. Zira okullar bir hafta tatil oldu ve buna sevinen bir öğrenci güruhu muhakkak var. Hatta okulları tatil olmayan ancak buna üzülen bir güruh da var. (Ha bu arada ölsün Ankara'daki üniversiteliler, zaten ODTÜ,Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi'nde temizlenmesi gereken bir kalabalık vardı ya. Hah işte ondan tatil veriliyormuş. Domuz gribi pis gominstleri daha çok hasta ediyormuş zaten. Keşke Bilkent ve Gazi'nin hatrına bir tatil verileydi demiş bulunduk, ama içimizden.)

Bu arada domuz gribinin muhtemel tek tatil haftasının 29 Ekim tarihine denk düşen haftaya denk gelmesiyle ilgili de spekülatif ve hatta kasarsan belki kümülatif düşünmek mümkün. Ama düşünmeyeceğim.

Domuz gribi zaten aslında maske takıp nefes alamayalım da iyi düşünemeyelim verimli olamayalım diye yapıaln bir dış mihrak oyunuymuş. Tabii bunun için al bunu tak diyerek elinize maske vermeleri lazım. Daha çok nefes alabilmek için daha az nefes almaya razı olma şeysine de maske diyoruz artık biz.

İşte ben bütün bunları nereye bağlayacağ...
Öhü! Öhü! Öhü!
Neyse, sonra bağlarım. Belki.

Dik-Kat

25.10.09
15:45
Elini klavyeye atıyors..
-Bak ne geldi aklıma? Baban böyle yaptı ya, şöyle olmal...
+Hı? Haa! yani olabilir belki.
-Sonra bi de aslında...
+Öyle diyorsan anne yani öyle olabilir de. Ama aslında olmayabilir de. Bilmiyorum.
-Pfff

İç ses: Hah sustu galiba sanırım. Sustu da... Ne yazıyordum ben ya? Demek ki yalanmış. Ondan unuttum... İyi de yalansa ne yazacaktım ki ben? Yalancı mıyım sanki? Cık cık cık ! -kınama efekti-

-dırınım dırınım!
+Hı? Ha!
-slm nbr?
+iyilik, senden?
-nolsun ya bi halini sorum ddm. npn?
+bişiler yazıyodum da, odaklanmaya çalışıyodum.
-aaa ne yazıosun ki?
+unuttum
-demek ki yalanmış.
(melike ileti yazıyor...)
-o diil de geçen gn noldu bilio musun yine mertle buluştuk euheheuehehe soracıma bana yrn napıosun dedi. bende işim var ddm ehehe ...
(melike ileti yazmadı ama söyleniyor...) (ne dedikoducu oldu bu msn yav)
+hmm iyiymiş de içeriden çağrıyorlar. kaçtım ben bye, sonra görüşrüüüüz
-hmm piki bys.
(ismini vermek istemediğim msn kullanıcısı temsili engellendi)

Hah! Evet hatırladııımm!..
-Ablaaaaaaağğ!
+Ne var lan?!
-Manyak mısın? Sevgilinden mi ayrıldın ? Yoksa regl mi oldun? Ne bu asabiyet?
+Parçalarım seni çocuk!
-Annneeeeeğ! Ne diyor duydun mu? Hadi gel de parçala, hadi hadi ahahahaha (ergen ama kötü adam gülüşü)
+Birikiüçdörtbeşaltıyedisekizdokuzon olmadı ya sakinleşmedim. Yalan lan o teknikler mekniklerde.

Evet. Yok bir şey. Dikkat de yok. Gitti. Kalmadı. Taze bitti.

+Anneeeğ! Gelsene konuşalım biraz. Ehiheiehehi!

8 Aralık 2009 Salı