Pages

6 Eylül 2012 Perşembe

Eylül mü?

Çok mutsuz geçen bir iki günün ardından kendime sevdiğim bir şey yapıp ödüllendirmek istedim. Aslında şımartmak demek daha doğru olabilirdi. Almayı planladığım bir iki kitabın yerine o an karar verip aldığım bir şey olmasını istedim. Anneler gününde anneye ev eşyası alıp hediyen bu demek gibi olmamalıydı. Baktım, baktım, derken Gizliajans ile Baharda Yine Geliriz'i almaya karar verdim. Baharda Yine Geliriz minicik öykülerin Ankara tadında, insanın işte bu evet ifadesiyle, duygulardan duygulara atlayarak okuyabileceği bir kitap. 90'larda çocuk olmak muhabbetti etmek gibi, "ah evet öyle, ben de düşünmüştüm bunu" demek gibi.

Aradaki Şehir Rehberi notlarından bir tanesini koydum şimdi buraya. Gerçi illegal bir yanı var yaptığımın. İzinsiz paylaşım. Hmm gerçi Barış Bıçakçı'yı çok merak ediyorum. İnternette hiç fotoğrafı yok. Bana dava açarsa görmüş olurum, belki. Acayip, her gün geçtiğim sokaklardan geçen, kimi zaman aynı düşünceleri aynı duyguları paylaştığımız ve bunu böyle duru, güzel ifade eden adamla bir otobüste yan yana otursak tanımama imkan yok. Böylesi de güzel aslında.


Bu sütun iş yerime yakın bir yerde ve her geçişimde hayranlıkla bakarım. Sanki zaman kırılması olmuş gibi bir his uyandırır Ulus zaten. Devrik sütunlarının yanından geçer biraz yürür ışıkları geçer, bir pavyona gözünüz ilişir, yürümeye devam eder, meclisin önünde birini beklersiniz mesela. Her an her devirden birileri çıkıp hızlıca yanından geçiverecekmiş gibi. Oysaki en çok memurlar, dilenciler, beden gücüne dayalı çalışanlar ve turistler geçer. 
**
Şimdiki evime giderken at kestanelerini tekmeleyemiyorum. Aynı semtte olmasına rağmen. Eski evimi özleyemiyorum. Hayatımda ilk defa eski evimi özlemiyorum. 10 yıldır oturduğumuz evden çıkınca yeni bir başlangıç olacağına inandım belki de. Olmadı. Daha doğrusu ortasından sıkılmış diş macunu gibi bir başlangıç. Bir sürü şey ve hiçbir şeyle başladı.
**
Ben Ankara'dan gidersem... Gitmeyi düşünmüyor değilim ama gidenleri de düşünüyorum. Bir tanesi mesela, olmadığını, başkalarında olduğu zaman nefret ederek belirttiği her şeyi yaptı. Nasıl utanmıyor anlayamıyorum bu çelişkiden. Gidersem ben de mi canım dediklerime çirkinlikler yaparım acaba? Bir yerde yaşamıyor olmak, o yerde kalanları eskitiyor mu?  Bir insanın hayal kırıklığı olma eşiğini güven ile belirleyenlerdenim ben de, o da artık hayal kırıklığı benim için. Kulağımda eski, kırık, düzensiz, uyumsuz bir Ezgi sadece.



2 Kalem Kelam:

Adsız dedi ki...

sen ankara'dan gidersen, gitmeyi düşünmediğini de biliyorum... ama sen gidersen gittiğin yerde insanlığını alıp dolaba kaldırmazsın. utanma duygun hep cebinde olur mesela. sen gidersen sana söylediklerimi izah etmeme gerek kalmaz; sen söylediklerimin izahı için başkalarından medet ummazsın. sen haksızsan, özür dilemeyi pek sevmezsin ama özür dilememek için salak konumuna düşmezsin. karşındakinin ne dediğini anladığında rahatın bozulacak, vicdanın seni rahatsız edecek diye, böyle olacağını anladın diye kırk tane takla atıp kendini rezil etmezsin. kendini haklı çıkarmak için köylü kurnazlıklarına başvurmazsın mesela.

ve sen beni az ararsın. ben seni daha çok özlerim mesela. gıcıklık edersin bana taaa oralardan. ben de dondurmandan kıl çıkar işallah diye beddua ederim, sonra kıyamam dilimi ısırırım. yok lan ne ısıracam çıksın tabii, ne demek aramamak! ne demek!? arıcaksın, bal gibi de arıcaksın. aferim, adam ol. hadi bakiyim.

Melike dedi ki...

gitmeyi düşünüyorum. sadece düşünüyorum ama. o zaman düşünmemiş mi oluyorum?

genelde haklı olduğum için köylü kurnazlıklarına pek ihtiyacım olmuyor yeaa ^^ olanlarla da işim olmuyor artık.

evet, az ararım. kafası dağınık insanım. özlerim ama bunun için aramak için harekete geçmem çok zaman alır. pasif özleyiciyim ben.

cevabımı bile 2 günde ancak yazdım. öyle biriyim işte. katlanıcan panp.