Pages

5 Eylül 2010 Pazar

Maziden bir yaprak

Bu yazıyı epey zaman önce yazmıştım, beni çok üzen birisi için. Neden yorulduğumu, neden mutsuz olduğumu anlasın diye. Ha işe yaramadı o ayrı dkasdşkl. Bazı yazdıklarımı toparlamak için uğraşırken denk gelince kıyamadım yazıya. İyi demişim :)). İyi demek de yetmiyormuş ya işte böyle.

X
Tanım: Çömez bir sözlük yazarı.

Günlerdir ileti yazamıyorum. 999'u gördüm ya kişisel bilgilerimde, 1000 olsun istemedim. Daha doğrusu 1000. iletiye böyle değmeli türden bir şeye girmek istedim. Ne aptalca değil mi? Sanki 1000. iletinin 1000. olduğu üzerinde yazıyor. E gerçi bu kadar 1000 yazdım, demek ki yazıyor. Neyse.

"Böyle birisi var. Ama henüz aktif değil. Yani böyle bir yazar yok." Bu nickin altına tıkladığımda bu çıkıyor. Yok ya var, ama işte bir ara form gibi. Doldurmuyor iletilerini, var olamıyor. Zamanı yok çünkü, 20 ileti yazmaya. Belki de esas mesele bu. Pasif bekleyişimin odağı bu zamansızlık. Bir şey yapmadan bir şey yapmasını bekleme sebebim. E bir şey yap be adam! Ehehe sert mi çıktım? O değil de ne yapayım dese şunu yap diyebileceğim bir şey yok. Beklentilerimi isimlendiremiyorum, ne acı. Beni çok sevsin istiyorum desem ne yani seni sevmiyorum mu diyecektir, bunu göstersin desem üzerime gelme diyecektir, üzerine gelmeyi bıraksam-ki denenmiştir- ben ona sıcak davranmıyor olacağımdır.

Ay neyse.
Bir sürü sorun var, 15 gündür görmedim yüzünü. Özledim çok. -hepsi bir cümlede olunca ne tuhaf değil mi?-

Süslü cümleler kursam hakkında ki en sanatsal şekilde ifade edebilecek kadar kendimi zorlayabilirim zat-ı muhterem için, daha hoş olurdu belki. Ancak bir şeyler yolunda gitmezken ve "son"ların soluğu ensede hissedilirken insan en realist oluyor kendine. E ben bu adamı seviyorum. Bu adamla gittiği yere kadar yaşayabileceğimiz son ana dek tüketmek istiyorum. Bunu nasıl şiirsel söyleyeyim birbirimizi kaybetmeye ramak kalmışken?

Bilirsin "x", karşında küçük bir kız var herkesin kocaman sandığı, çok olgun gördüğü. İsteklerinde haklı ama bir türlü üslubunu sağlayamamış bir kız. Sevdiği insan tarafından sevilmeyi istiyor. Ancak bu sevgiyi sorgular biçimde yansıyor. Sevdiği insan sevdiği insanı özlesin istiyor, "sen beni hiç özlemiyorsun ühü" şeklinde vuku buluyor.

...

Sonra aramayan sormayan düşüncesiz sevgili oluyorum. Şımarık bir yönüm var azıcık, farkındasın, ben niye arayayım, o arasınla örülü bir yön bir parça. Bir parça geçmişin şımartılmışlığı, bir parça da geçmişin kırıkları. İstemsiz savunma mekanizması belki. Belki sende de bir parça, yola getirme arzusu var herkes gibi olmadığının bilinciyle. "Bana da bunu yapmasın bir zahmet" demek gibi belki. Haklılık payı olan ama ergin bir şımarıklığa sahip bir düşünce bir parça da. Değişiklikleri göz ardı eden bir duruş. Sanki önemini bilmezcesine... Senin bilme arzun burda, beni arasın, isteklerime cevap versin derken verdiğim önemi ve aldığım ciddiyeti gösteren, benim de bilme arzum var işte, çok sevsin beni, özlesin sevgisini ve değerini bileyim diyen. Karşılıklı ancak karşılanamayan talepler. Hem de bir parça önce o yapsın benciliyetinden kaynaklanan. Bir parça ama tamamen değil.

Seven insan kalıplarım var benim. "Seven insan sevgilsini görmek için çaba gösterir. Seven insan için 2 dakika dahi olsa sevgilisini görmek, elini tutmak önemlidir. Seven insan bla bla..." o kalıplarıma uymuyorsun benim. Sevmeyen insan kalıbıma da uymuyorsun ama sanırım bilmek yetmiyor bazen. Hani tüm hücrelerime dek hissettiğim "o" anlar olsun istiyorum. O anları unutmam bilirsin.

1 yıldan fazla olmuş bir şey var. Canım çok sıkkındı bir akşam, daha biz olduğumuz gerçeğine alışamamıştım. Canım sıkkınken yine de sana demiştim. Geç bir saat olmasına rağmen buluşabileceğimizi yanımda olabileceğini böyle durumlarda istediğim zaman yanımda olabileceğini söylemiştin. Buluşmamıştık ama seni yanımda hissetmek çok kıymetli olmuştu benim için. Bunca zamana -sanki yüz yıllar geçti =)-aklımdan çıkmayan güzel şeylerden birisidir o.

Her şey yeniyken p.'da çalışmak istemeyeşin görüşemeyiz diye... Belki akşamları görüşürüz en azından deyişin... Aynı "x"i göremeyişim... Güzel an ve durumlardan çıkan şu ana özgü hüzünlü çıkarımlar mevcut artık. Senin rakibin 1,5 -neredeyse- yıl önceki kendin. (-efendim? seni bu hale ben mi getirdim?) Hayır diyemem esasında ama evet de diyemem. Daha fazla çabayı hak ediyor olmalıydım. Tek yük biz değiliz biliyorum. Değişik sıkıntılar içinde biz de varız ama. Değişik sıkıntılarında yanında olamıyor muyum? Hakkımı yeme ama, olamadıklarım oldu, hatam da oldu ama olamıyorum değil. Belki evet sevgili olmayı beceremiyorum. Doğrudur, sevgili olmayı sevmiyorum da zaten. Ama ilk vazgeçilirler, ertelenilirler, ihmal edilirler listesinde olmayı da sevmiyorum. Lakin seni seviyorum. Sensiz de yaşayabileceğimi bilsem de -herkesin herkessiz yaşayabileceği gibi acı ya da aslında gayet tatlı bir gerçek var- sensiz yaşamamayı tercih etmiyorum. Kredili sistemdedir ilişkiler, herkesin bir kredisi vardır tüketilene dek. Bazılarına baştan verilen azıdır, çabuk biter bazılarına ise çoktur geç zamanda tükenir. Benim ondandır ki birden bire gidişlerim. Bir de işin kötü yanı hiç objektif değilim ben kredi verirken, ısınırsam çok veririm sevemezsem azıcık. Sevivermişim seni çok. Kredin hiç tükenmesin isterim ve tabii kredim ama elde midir bu bilemem.

Sana eskiden güzel şeyler yazardım. Söyleyemediğim güzel şeyleri. Sonra sen de bana yazdın, hep kötü zamanlarda kötü şeyler yazıyorsun diyeceksin ama diyerek. Evet kötü zamanlarda kötü şeyler yazar hale gelebiliyor insan. Şimdi anlıyorum ama güzel şeyleri yazdığım insanı geri istiyorum. O güzel şeyler yazmasa da, ben istediğimde yazarım demesine rağmen. İstemesine sebep olamasam da...

Ha gayret düzelecek de bir şeyler bu onun sancıları mı? Yoksa kocaman ve dik bir yokuştan "finish" e doğru büyük bir hızla mı kayıyoruz bilemiyorum. E o da belli olur kısa vakitte. "Az sonraaa!"

Niye ona -sana- mail olarak göndermedim? Bu gece çalışması lazım diye bir parça. Bir parça da okuduğu zamanı bilmek istemeyişimden. Yine bir bakalım derken görmeni tercih ederim. Bir de 1000. ileti değerlime ait olmalıydı ama böyle olmasını düşünmemiştim gerçi. Neyse işte yazdım bitti. Yani bitmedi de yazmak da yemek yemek gibi, bir kere başından kalkınca devamı gelemiyor. Tamam artık sustum.

Son.

0 Kalem Kelam: