Pages

15 Ocak 2010 Cuma

mor

02.01.2010

İnsan aslında olmaktan korktuğu mudur?

Eğer kadın yolsuz düşünemeseydi o şemsiye paramparça olmayacaktı. Kadın şemsiyeyi ikinci semtten üçüncüsüne geçerken bir çöpe attı. elinde kırık bir şemsiye taşırken insanlar görünce acaip acaip bakar demişti. bakıyorlardı da, dikkat etseydi görecekti. "insanlara rağmen" fikri hoşuna gitti. taşıdı. kırık bir şemsiyeyi taşıyor olmasını kendi "kırıklıkları" ile özdeşletirdiği an karşısında gördüğü çöp kutusuna usulca bıraktı. bir an durdu vedalaştı. ah şu nesnelere kurulan duygusal bağlar! ah şu duygusal bağlar!

eve dönmek için seçilebilir en dolaylı yol lazımdı. eve dönmek değil biçimiydi mesele. ne kadar yol, o kadar düşünce. bir de hayaller vardı, amaçlarla beraber...

kadın yürümeyi seçmeseydi o şemsiye kırılmayacaktı. önce saçları ıslanmasın diye gayret gösterirken sonra ıslanmanın hoşuna gittiğini fark etti. kadın yürümeyi seçmeseydi, o şemsiye kırılmayacaktı, o şemsiye kırılmasaydı, kadın ıslanmayı sevdiğini fark etmeyecekti.

Kadın yürümeyi seçmeseydi, şimdi onun bir başkası için üzülüyor olduğunu düşünmeyecekti. aslında düşünecekti. ama böylesini? içinde olduğu durumu içinde hissedebilecek miydi?

kadın, şehrini seven, insanları seven kadın, meyleden kadın ki meyletme sözcüğünü de severdi, şehrine teşekkür etti. bir ocak günü -ki 2 ocak'tı- bir sonbahar günü çalımıştı geriden, eksik kalmış. sevdiği havayı dışarıda izleyip küçükten de küçük bir tebessümle geçirmek yerine "sonbaharın" içinde yürümüştü. sonbaharsa onun içindeki kuru yaprakları süpürmüştü.

kadın eğer yürümek istemeseydi, şemsiyesi kırılmayacak, yağmurda ıslanmayı sevdiğini bilmeyecek, bir kış günü sonbahardan saatler çalamayacaktı.

tercihler miydi insanı anlamlı kılan? peki. peki ya insanı anlamsız kılan da tercihlerse "ben anlamadım" demek serbest miydi? aile sıcaklığı gibi değildi ki tercihler, bir pazar kahvaltısı neşesi gibi de değildi. bir genç kızın intiharından uzak, bir ergen isyanından farklıydı. bir şeyleri olmadıklarıyla tanımlamanın sonu olmazdı ki. karar vermek gerekiyordu, tercihler ne değilden çok neydi? karar verildi. tercihler su idi, su gibi, ne kadar içebileceğine karar verebildiğin...

kadın yürümeyi tercih etmeseydi, şemsiyesi kırılmayacaktı. şemsiyesi kırılmasaydı, yağmurda ıslanmayı sevdiğini fark etmeyecekti. en kötüsü ise -kime göre?- terchler hakkında ahkam kesip elde avuçta kalanı -ki nelerdi bunlar?- ahkam kesebilme hakkına yatırmayacaktı.

tercihlerden ötürü, kendinden dolayı, bir yaşantı silsilesi içinde, zincirleme yaşam tamlaması dedi yaşadıklarına. anlar var oldu. oluyor. olacak da. "an ben an. anbean. an be! beni an!" hayatlardan gitmek, kendi hayatından gitmediğin müddetçe anlamlıydı. birileri bir yerde, bir şekilde bir tercih yaptı. bir hayata "teğet geçip" bıraktı. her teğet bir yara olsaydı? "yaralar da sevilir bilir misin?" dedi. yine kendisi cevap verdi. her yarasını sevebilirdi. "insanlar en çok yüzlerindeki yaraları sevmez" dedi. "uzaktan görünen tek yaram 'ben'im, anlam verilmediğinden ben de gizliyim" dedi. kendine hak verdi, tercihi kendiyle -ki seviyordu bazı fikirlerini- daha iyi geçinmekti.

mor şemsiye olanca parlaklığı ve vurdumduymazlığıyla bir çöp kutusunda olmalıydı. her şey griyken ışık saçan rengarenk şeyler sevilirdi ama.. ama o kadar. bir şeyler renklenince ilk onlardan vazgeçilirdi. herkes taşını kendisi koymak isterdi yerine.

0 Kalem Kelam: